Yaklaşık yirmi yıldır Hipnoterapist olarak çalışmaktayım. Bu süre boyunca, birçok travma, kendine, hayata karşı güvensizlik, ilişki ve iletişim sorunları, iş hayatında ya da özel hayatta yaşanan sorunlar, çeşitli fiziksel rahatsızlıklar ve sınav stresi dolayısıyla gelen birçok danışanla çalıştım.
Geldikleri günden geriye doğru gittiğimizde birçok sorunun çocukluk çağlarında başladığını gördüm ve eminim ki birçoğumuz artık bunun farkındayız. Yaşamımızı bu farkındalıkla sürdürüyoruz. Sürdürüyoruz fakat ailelerimize toz kondurmak istemiyoruz. Onları üzmemek adına onlara duygularımızı, bize kendimizi nasıl hissettirdiklerini anlatmıyoruz. Duygularımızı bastırarak hayatımızı idame ettiriyoruz fakat belli bir yaşta artık bu yük fazla geliyor ve altında ezilmeye başlıyoruz. Buna bir de iş ve özel hayatımızda yaşama ihtimalimiz olan sorunları eklersek yükümüz oldukça artıyor ve sonunda hayatın ne kadar kötü olduğundan bahsetmeye ve hayatı suçlamaya başlıyoruz. Gerçekten bize her şeyi yapan, yaşatan hayat mı, yoksa bu güzel hayatın içinde bizim yaşadıklarımız, kendimize yaşattıklarımız mı hayatı kötüleştiren?
Çocuk yaştan itibaren yaşadığımız olayların, iş hayatında ve günlük hayatta yaşadığımız streslerin bir kısmı bilinçaltımızda, bir kısmı zihnimizde yerleşerek hayat standardımızı düşürebilir ve hatta fiziksel rahatsızlıklara da sebep olabilir.
Kimimiz daha iyi bir hayat için kendi başına uğraşır, kimimiz çevremizdekilerle konuşup çözüm bulmaya çalışırız. Peki ya karakter itibarıyla çekingen olanlar, anlatsam da çözümü olmaz diyenler? Olmaz diye bir düşünce varsa, evet, olmaz. Olabilir diye düşünüp açık fikirli olarak yaklaşımda bulunduğumuz hemen her sorunun bir çaresi vardır.
Durup beklemek mi istersiniz, adım atmak, hayat kalitenizi yükseltmek mi? Karar sizin…